serde kadınlık var

Ben ona kalbimi sundum o bana cümleler sıraladı bıçaktan keskin dilleriyle. Tuttum, sustum, yuttum ,açmadım gözlerimi uyanmadım sabaha , karanlıkta kaldım asırlar boyunca. Tutuldum karanlığına kapandım inandığım içinde kaldığına inandığım minnacık aydınlığa . Ama gülmedin , güldürmedin. Yine de sevdim, sevdiğimi biliyorum emin olduğum tek şey bu kendimde zaman çemberinde. Kendimi kandırdım insanlara göre farklı bir yanını gördüğüm düşüncesiyle. Biliyordum bir yer vardı aydınlık kalan ona tutundum ben ıssız gecelerin soğuğunda. Dokunduğum belirgin hissedilebilir bir soğuktu sadece ama o benim sıcağımdı. Zıt anlamların efendisiydik ikimizde. Ben sendeki bu zıtlığa aşıktım belki de .
Şimdi ne sen anlamlandırabilirsin yaşadığımız tutkuyu ne de ben sunabilirim sana umarsız geceleri . O kadar kırılganmışım ki o kadar kırmışsın ki beni. ben bunu şimdi farkederken. Bakıyorum bakıyorum içim gidiyor sana ama yapıştıracak sağlam bir parça kalmamış diğer parçaya. Bilirim sende seversin beni , pişmanlıkların var , acıların, kendinin bile anlamadığı ruh hallerin. Geri dön demek için bu kadar istekliyken tutacaksın kendini dilinin ucuna bile getirmeyeceksin o iki kelimeyi. Gurur var ya serde. Güçlü olmak değildir bu öğretemedim ki sana sevgimle. Halbuki desen değişmesen yine ama o iki kelimeyi desen bir kuş misali uçarak gelir bu saf yanına. İstediğin kadar acıt, kanat kanatabildiğin kadar dillerimi saraydır göğsünün sıcağında benliğimin yeri.
Her gün bomboş birbirinin aynı bi nevi. Hatırlatan bir çok unsur varmış meğer seni. Gazeten, sigaran. Çay bile aklıma senle geliyor ne garip. Sen geçiyorsun gözlerimin önünden zihnime kazınmış gibi. mutsuz olmazdım bundan eskiden ama bilirdim ki dokunabileceğim bir uzaktlıktaydın ama şimdi ? dokunamıyorum ki zihnimde kalan parçalarına. hissedemiyorum.
Üşüyorum, geceleri bana sarıldığını hayal etmek yetmiyor artık. Sıcağını özledim, kokunu, nefesini , kalbinin atışlarını. Evet kalbinin atışını bile duymaya hasret bu beden.
Yorgunum artık . Anlamsız bir uyku hali . Ve sen kimbilir hangi kucaklarda arıyorsun kokumu. Yoruldum içinde olduğuna inandığım aydınlığa ulaşmaktan. Yoruldum beni sevmediğini her haykırışında boğazıma oturan acıdan. Yoruldum inkar ediş çabandan. Yoruldum başka bedenlere gittiğinde sineye çekme alışkanlığımdan.
Sözün özü şimdi
Serde kadınlık var gitmek gerekti.
Gittim.

Ve ben ona kalbimi sundum oysa bana cümleler sıraladı bıçaktan keskin dilleriyle.

?

sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale
halbuki sen orada , şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın , kocaman gözlerin gerçekten var
ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamiyorum bile ..

Ruhum ne ondan önce vardı ne ondan ayrı bir s ırrın kemalidir
ruhum onun , o dışımdaki alemin bende akseden hayalidir
ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayal
bana ışığı vuran yarimin cemalidir

öptü beni : ''- bunlar , kainat gibi gerçek dudaklardır'' dedi
'' bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır '' dedi
'' ister gökyüzünde seyret ister gözlerimde ''
'' körler onları görmese de , yıldızlar vardır '' dedi.

Nazim Hikmet - Rubailer

basit yaşayacaksın

Basit yaşayacaksın. Basit



Basit yaşayacaksın. BASİT
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazin;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan soylediğin
'seni seviyorum' gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit, sıcak bir öpücük;
ve o opücükle dolacak tüm günlerin,
tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve
yolculuklara çıkman arasında geçen süre.
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak:
Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz
aşk romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını
bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık
denklemleri.
İskender'in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir 'fa diyez'in
mutluluğunu.
Makyajı ilk 'a' sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün.
'Bilmiyorum' diyebileceksin bilmediğinde ve
Çok normal olacak 'onu da' bilemeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir 'istemiyorum' diyebilmeye,
Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gosterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak 'bilgini' en hızlı 'sayan'.
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...
.

Nazım Hikmet Ran

her sabah seninle başlar

Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım

Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
İğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir

Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler

Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.

Ümit Yaşar Oğuzcan

sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var

Bedri Rahmi Eyüboğlu

bilardo topları

Ayrıldığımız gündü.

Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, her şey bambaşka görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta “Biliyor musun” dedin. “Sen neye benziyorsun biliyor musun?”

Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinci, hem keder veren gizi bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırgınlığı. Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın,kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla.

“Neye?” dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi

“Neye?”

“Bilardo toplarına”

“Neden?” dedim.

“Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan…”

Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya.Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu.

Sonra iki arkadaşım geldi, birinin omzunda ağladım, hangisiydi şimdi hatırlamıyorum.

Sonra birlikte başka bir kente gittik, anlarsın ayrılığın ilk günlerinde o eve katlanamazdım, Sonra ben başka aşklara, sonra başka evlerin duvarlarına başka takvimler astım.

Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakaların sesi patlıyor kulaklarımda ardından bilardo topları dağılıyor dört bir yana…
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta bir daha… Bir daha…

Bir daha…

Murathan Mungan
Yaz Geçer

Saçmalamaca

Büyük izler var hayatlarda. Derin çizgiler. Keskin anlamlar. Beynimizde sinsi bir yılan gibi zamanı geldiğinde çıkmayı bekleyen cümleler. Özlemler var saklı tutulan. Nice aşklar kara sevdalar var. Kıskançlık, kin , öfke insanın kendini tanıyamaması . Yeri gelen zamanlarda ben böyle biri değilim , değildim demesi. Utanması , acı çekmesi. Sorgulaması. Kendi kendine acı çektirebilmesi en büyük işkenceyi de çektirip en büyük ödülü de verebilmesi.
Büyük izler var , derin kayıplar, kaybolmuş yerine bir türlü oturamayan anlamlar var . Dört dönen çılgın bir at var yangın yerinde çıkmaya çalışan ama çıkmamaya da direnen. Cesareti hem var hem tam kıyısına geldiğinde sönecek. Şaha kalksa bir nebze kırsa , biliyor ki başka bir yangın yerine düşecek yolu. O ateş bu sefer farklı şekilde terbiye edecek onu. Korkak, hevesli, cesaretli, kırılgan. Hepsi değişken bir şekilde üzerinde.
Geçmişe bakarak derin büyük izler var diyebiliyorsam ben , gelecek için de aynı şeyler olacak diyebilirim. Böyle bu düzen kabul etmeli. Derin anlamlar , büyük izler. Cümleler kurulmaya çalışıldığında sapacak anlamlar var artık . Zorlaştırdık tüm sevişlerimizi, silişlerimizi . Adım atmaya korkar olduk. Kıstırıldık.
Çıkış var ama cesaret orası tartışılır .

Sevda Gelir De Geçer

Ve bir gün bir kez daha seveceksin.
İyileşmeyeceğini sandığın yaraların izi bile kalmayacak.
Canını yakan sözleri, peşini bırakması için kim bilir neler feda edeceğin görüntüleri yavaş yavaş unutacaksın.
Baharda yeşeren kışın kuru dalları gibi canlanacaksın.
Güne hazırlanan bir sabah kadar taze hissedeceksin kendini.
'O' gözüne olduğundan başka görünecek, sen 'başkası' olup çıkacaksın.
Kim bilir kaç zamandır ilk kez gülecek yüzün.
Herkes fark edecek çiçeklendiğini.
Sonra an gelecek,
suda gördüğün aksin kadar gerçek,
suda gördüğün aksin kadar yalan olduğunu fark edeceksin yeniden yaşadıklarının.
Sen dokunmadıkça bozulmayacağını bildiğin mutluluğun siliniverecek.
Bir 'sevdan' daha ağır bitecek.
Sen derin bir iç çekip, aşka aşık Apollinaire'i hatırlayacaksın.
Mirabeau Köprüsü'nün ilk dizelerini mırıldanacaksın.
''Mirabeau Köprüsü altında akan Seine Akan sevdalarımız
Kısmete anmak mı düştü neden
Hiç gülmedi yüzüm ilkin üzülmeden ''
Bir yıldız daha kayacak hayatından, sen uzanıp tutamadan.
Bir nehir boyunca akıp gidecek bir sevda daha hayatından.
Sen öylece bakacaksın arkasından.
Bir şey gelmeyecek elinden.
Yaş dökmeden gülmeyecek gözlerin.
Yüreğin burkularak hatırlamadıkça son gideni,
kimseyi ağırlayamayacaksın 'yeni' hayatında.
Uzanacaksın yatağına.
Sokak lambalarının aydınlattığı tavana bakacaksın.
Gecenin sessizliğinde taze yaraların açılacak.
İçin acıyacak.
Saatler geçecek ama gün bir türlü ağarmayacak.
Sen,
Apollinaire'i hatırlayacaksın.
'' Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar ''
Bir kez daha tutmak isteyeceksin ellerinden.
Yüzüne bakmak isteyeceksin.
Alnına, alnına düşmüş saçlarına,
kalbini sakladığı gözlerine,
gözlerinin etrafındaki çizgilere,
küçük bir gamz gizlediği çenesine,
üzüldüğünde rengi solan dudaklarına bakmak isteyeceksin.
Hayatı katlanılabilir kılan o küçük anlardan birini yaşamak için neler vereceğini düşüneceksin.
Aşka aşık Apollinaire'i geçireceksin aklından.
'' Eller ellerde yüzyüze kalalım da
Durmadan aksın dursun
Kollarımız altında
Yorgun ölümsüz bakışlar dalga dalga ''
Düşündükçe yaraların kanayacak.
Saatler geçecek ama şafak atmayacak.
Diyeceksin yine
'' Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar ''
Hiç bitmeyecek
ya da
'bu kez bitmeyecek' sandığını hatırlayacaksın
Çocuk gibi avucunun içinde sakladığın, bir mücevher gibi sakındığın aşkının,
sonsuza dek orada öylece duracağına inanmak istediğin gelecek aklına.
Hayatı katlanılabilir kılan düşlerinin,
suya düşen görüntüler kadar gerçek ve ama
onlar kadar yalan olduğunu bir kez daha kavrayacaksın.
Düşündükçe kalbin sızlayacak.
'' Geçer '' diyeceksin.
Hep geçtiğini bilerek,
''geçer'' diyecesin Apollinaire gibi.
'' Sevda geçer akan bu suyu andırır
Sevda gelir de geçer
Bazen yaşamak gibi ağır
Bazen umut gibi güçlü sarsıcıdır.''
Geceler davetsiz misafir gibi olacak.
Bütün perdelerini kapatsan da,
ta içine sızacak.
Ruhunu yine uzun boylu sokak lambaları aydınlatacak.
Oturacaksın koltuğa tek başına.
Bakacaksın karşı duvara.
Gece yine acımasız sessizliğiyle varlığını hatırlatacak sana.
Saatler geçecek ama sabah olmayacak.
'' Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar ''
Ve sen bekleyeceksin.
Tanıdık bir ses duymak, bildik bir cümle okumak için bekleyeceksin.
Tutmak istediğin günler yığılacak birbiri üstüne.
Pazartesinin çarşambadan farkı olmayacak,
cumartesi salıya benzeyecek.
Pazar da perşembe gibi kokacak.
'O' gelmedikçe bekleyeceksin sen.
Kendini, güne hazırlanan sabah kadar taze hissedeceğin anların,
çiçekleneceğin zamanların
yeniden
gelmesini bekleyeceksin.
'O' na dönüşeceğini bilsen de gelenin,
sen,
bildiğiniunutmaya çalışarak bekleyeceksin.
Bir başkasını bekleyeceksin Apollinaire gibi.
'' Günler haftalar geçer ne gelir elden
Ne geçenden hayır var
Ne de geçip giden sevgililerden
Mirabeau köprüsü altında akan Seine''
Gidenin yasını tuttuğun,
bir başkasının gelmesini umduğun geceler
bitmek bilmeyecek.
Bekleyeceksin
sabahı getirmesini saatlerin.
Diyeceksin yine
'' Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar ''

Mirabeau Köprüsü
Guillaume Apollinaire
Çeviri : Necati Cumalı

alıntı : K dergisi - 08.01.2010


Nefes


Çavuş'un Mektubu

''Canım, bir tanem, çiçeğim, aşkım, keşke diyemeyeceğim kadar uzağım artık. Başını göğsüme koyduğunda nefesim dolansın isterdim yüzünde. O kadar ısıtmak isterdim ki nefesimle sırtını. Keşke yüreğine en güzel aşk şarkılarını fısıldayabilseydim. Yapamadım aşkım kelimelerden utandım. Ellerim ellerini sevdi, dudaklarım koynunu . Gözlerim yüreğini o güzel içinde güneş saklı yüreğini. Zannettim ki bakarsam korkmadan, bulutları korkar kaçarlar. Elimden birşey gelmiyor. Artık çok geç. Yalvarırım kızma bana bir bulut gözlerimi esir aldı aşkım. Kapatamadım. Olmadı aşkım. Onlar kaçacağına ben bulut oldum. Güneş dolu yüreğime yağmurlar yağdı. Affet beni. Çevremi saran bulutları dağıtmaya yetmedi rüzgarım. Sesini duyar gibiyim aşkım. İnan en çıplak halimle içime alıcam laneti. affet diyeceğim. Nefesim nefesine nefes katsın istedim ama olmadı. O küçücük nefesi içine üfleyemedim.
Aşkım kelimeler hiç bu kadar anlam kazanmadı canım. ''Vatan sana canım feda' derken dışım içim ''vatan sensin be aşkım'' diye haykırdı. Toprağın olmaya çalışmak varken mezarın oldum. Nehir olup akmak varken deren olup taştım. Güneş olmak varken gölgen oldum. Beni affet. Aşkım neden dinlemedim yüreğini? Neden gözlerimle duyup kalbimle bakamadım sana? Neden elini uzattığında kalbimi arkaya sakladım. Keşke gözyaşlarımı utanmadan yanağımda gezdirebilseydim.
Aşkım seni de yanımda götürüyorum. ne kadar acı yüreğinde bulut olarak dolaşmak. Bütün sabahların ışığında yüzündeki aydınlığı alıyorum içime. Rüzgarlar yardım edin bana. Umarım güneşli bir gün başka bir nefes daha güçlü üfler aşkını yüreğine ve ben çıkar giderim. O gittiğim yerde binlerce kez haykıracağım ''seni seviyorum'' çiçeğim. ''


İzlediğim soluksuz bırakan filmlerden biriydi '' nefes '' Direnmişim izlememek için halbuki o kadar etkilendim ki neresini hangi birini anlatayım. Tüylerim diken diken izledim. İzlemenizi tavsiye ederim. Bu mektubu da etkilendiğim yerlerden biri olarak eklemek istedim.
İlk düşündüğüm şuydu herşeyden önce oyunculuklardan önce, '' kim yazmış bu filmi dedim ?'' '' kim kurabilmiş ardı arkasına böyle cümleleri '' sonrasında oyuncular da tüm senaryoyu desteklediler ve kusursuz, nefessiz bırakan bir yapım olduğu kararına vardım.
Senaryo kitap : Hakan Evrensel Senaryo : Levent Semerci, Hakan Evrensel, M. İlker Altınay
Çok klişe olacak ama hissiyatım bu yöndedir. Nefes nefessiz bırakmıştır izlerken.


Nefes: Vatan Sağolsun


7 Kocalı Hürmüz

Afişten de belli olabileceği üzere '' 7 kocalı hürmüz '' filmini izledim. Ezel Akay'ın durumun başında olması izlemem gerektiğini düşündürttü bana hacıvat ve karagöz'den dolayı. Hacıvat ve Karagöz sempatisini yakalayamasamda sevdim. Haluk Bilginer'in olduğu bir filmi sevmemezlik edemem zannediyorum. Oyunculuklar açısındansa gözüme çarpan Öner Erkan idi. Filmdeki adı '' Hallaç Rüstem '' arada bir şarkı söylüyordu ki çok hoşuma gitti ve burada da paylaşmak istedim.

başlıkları sevmiyorum - adını sen koy

Hayat bir kaneviçe edasıyla işlerken bünyemizi, yarım kalıyoruz bazen de tamamlanıyoruz bu çarkın kasasında. Kimimiz sorgularcasına, kimimiz bi haber. Yaşıyoruz işte . ''Yaşıyoruz işte'' demekte değil marifet, marifet ''yaşıyorum'' diyebilmekte.
Belki anı yaşamak, belki geleceğe göz kırpmak. nolursa olsun. şimdi acıyor ya içim benim, şimdi bırakmaya hazırım ya tüm offf ları dilimin ucundan. bir rakı sofrasında Müzeyyen Senar ile kafama bardağı dayayıp eşlik etmeye hazırım ya ben. Bu ben yaşamıyorum demek değildir. yaşıyorum ben . Aldığım bu nefes, hergün önünden geçtiğim önemsemediğim deniz, gövdesine uzanabildiğim elma ağacım. Ben yaşıyorum aslında. bunları düşündürten kainat ben yaşıyorum. ama sen bana tersini düşündürtüyorsun yanılsamama savrulmama sebep oluyorsun ama ben yine de yaşıyorum.
Farkındayım tüm oyunların akılla oynanan, farkındayım bir kudretin beni delirtme çabasını. farkındalık acısını . Bilirim tüm ateşlerden geçtim de geldim azcık yollanan yaşımda. Sırça dillerimi yaktım, yüreğimi belki de kül ettim zamanı geldiğinde. gık demedim. Sesimi sezdirtmedim. Yaşıyorum ya yine de . ciddiye alıyorum ya yaşamayı . araç değil amaç olarak görüyorum ya nefesimi. ben insanım diyorum. yaşıyorum ben be.
işleniyoruz gün be gün. kimimiz acıyla , kimimiz mutluluk, kimimizse bir sürü duygu adına bürünmüş zannettiğimiz karmaşalarla . Hergün farklı şeyler öğreniyoruz. Bilmiyor musun be aptalım o öğrendiklerimiz geleceğe kar. Ağlayıp oturmakta değil marifet marifet ne öğrendim diyebilmekte. Kabullenmekte değil marifet direnmekte. Yeri geldiğinde susmakta değil de konuşmakta . Acıyı anlamakta değil ona katlanmakta. Yanmakta değil yaralara merhem sürebilmekte . Yaşıyorum demek için ne beklersin bilmez misin bunca acıyla emekle işlediğin benliğin bir lutuf gibi bakmakta aynada sana. Sen neden kainatın merkezi olmak istersin neden bu kadar doyumsuzsun ki . yaşıyorum de be kadın . Yaşıyorum de be adam. Bir metada değil marifet, marifet sevebilmekte , hissedebilmekte. Marifet insan olduğunu anlayabilmekte. üstün olduğunu zannettiğin yanılgısını bıraktığında. Tüm maskelerini rafa kaldırdığında.



öyle işte

İçim sıkılıyor, çığlık atıyorum duyan yok sanki. Saçmasapan insan davranışlarının içine gömülmüş durumdayım. Yerimi yönümü bulamamak kendimi tanıyamamak. Güçlü zannedilen bünyenin düşüşünün farkedilişi.
Çığlık atıyorum duyan yok. İçimde bir dünya kursam ben şimdi kendime,sığınsam. O da olmaz zayıflık belirtisi. Kime neyi bu ispat ? Kime neye üzülüyorsun sen ? Neye bu sıkıntın ? Nedir bu ağrı ? Bu karışıklık. Bu isyan. Bu geçimsizlik. Neyeyse garez. Bu bulmacanın parçalarının ne olduğunu bulmadan oturmayacak mı tabloya. Eksik , zor , belirsiz birşeyler var.
İşte öyle.
Yine de güçlü durmalı. Dayanmalı. Umutsuzluk yok denmeli dile varmasa da . İkiyüzlülük yapılmalı.
Öyle işte.

bloğa not : arada burada saydırabilirim, derdimi dökebilirim bak hazırlıklı ol çok bunaldığında error ver gitsin. kapat kendini ben seni bi kaç gün rahat bırakırım. tatile yollarım merak etme.

bu da sana hediyem olsun bloğum ve de bana , daha önce paylaştık ama olsun bu gecemizin dağıtanı bu oldu. Derdimiz tazeyken koyalım da iyice kanatıp tuz basalım.

Ey Hayat ! Ben yine kaybolmaya geldim sularında... N'olur savurma beni karanlığında ...

Başucumda bir mektup
Aşina olduğum bir el yazısı ..
Galiba geriye kalacak olan tek hatıra senden …

Yavaşça uzanıp titreyen ellerimle aldım mektubu.. Ağır bir hava vardı odada.. Ayrılık havası mıydı bu .. Hazır değildim hayır olmamalıydı… Okumaya başladım ve o an akmaya başladı gözyaşlarım durduramadım kendimi .. . Durdurmalıydım halbuki… Niye durdurmak ? Onu da bilmiyorum ya ..

''Ayrılmalıyız artık.. Burada bitmeli.. ikimiz ayrı yönlere gitmeli.. Hayata birbirimizsiz yeniden atılmalı.. Biz değil Ben i denemeli.. Yeniden sevmeli .. Açmalı başka denizlere doğru yelkenleri..
Seni seviyorum seni hala seviyorum ve seveceğim hep.. Bundan sakın şüphe duyma.. Nedeni bu değil biliyorsun sende bende farkındaydık birşeylerin yürümediğinin…
İlk başlarda hissettiğimiz şey neydi aşktı galiba .. aşk bu kadar kısa mıdır hep bu kadar can yakar mı ? niye artık canım yanmıyor ? neden bu kararı alırken çok zorlanmadım ? neden teslim olmadım alışkanlıkların dünyasına ? aşk bu kadar kısamıdır ? biz aşkı tattık bi tanem .. kısaydı ama tattık … ama artık aşık değiliz biz .. alıştık birbirimize, tenimize.. tenim tenini yakmıyor .. tenin tenimi yakmıyor… eskisi gibi istekle dokunmuyorum sana … dokunmuyorsun bana .. ve aramıyor gözlerim seni her istasyon başında … ellerim terlemiyor ellerini tuttuğumda … ben istiyorum bunları yeniden.. yeniden aşık oldum ben .. sende yaşa istiyorum tüm bunları doyabildiğince..
Ben aşığım evet aşığım … Çok zor söylemek belki yüzsüzlük ama ben aşığım.. Ve ben seni aldatmaktansa içimdeki yabancıyla baş etmektense söylemek istedim herşeyi içimdeki.. belki bu yüzdendi son birkaç aydaki gariplik .. bakamadım yüzüne öyle masumdun ki dayanamazdım bunları yüzüne söyledigimde gözlerini görmeye … bu yüzden bir korkak gibi sana bir mektup yazıp kaçtım.. Tüm terkedenler gibi … ve tüm terkedilenler gibi sende biraz yarım kaldın …
Düşman olma, anlayacağını biliyorum beni.. biraz zaman sadece … biraz zaman…
Senin de mutlu olmadığını biliyordum .. bu eziyet niyeydi ki birbirimize ? yürümüyordu artık yürütemiyorduk.. heyecan yok .. aşk yok… gündelik sevinçlerdi bizimki… titriyormuydu ellerin, dudakların beni gördüğünde.. gıcırdatıyormuydun dişleini beni beklerken köşe başında heyecandan.. beni gördüğünde yüzünde güller açıyormuydu eskisi gibi.. hayır.. artık alışkanlıktı bizimkisi ..v e zaman geçince artık aynı evin içinde iki yabancıydık…
Beş seneydi bizim … Bizim sadece bizim.. seninle aşık olduğum bir zamanlar taptığım kadınla o kadar mutlu oldum ki ben… sen vardın her yerde her şeyde … zannediyormusn benim için kolay olacak herşey .. hayır … kolay olmayacak.. içimde seni yarım bırakmanın hüznü ama bir yandan da ayağına kalkabilmenin inancı var … ikimiz de kalkabilmeliyiz … ikimiz de..
İç hesaplaşmama gelelim.. Kendimi bir alçak gibi hissediyorum ve eminim sende benim için şu an bunları düşünüyorsun.. beni bağışlamanı ummaktan başka elimden hiçbirşey gelmiyor .. bağışla beni nolur… bırak gideyim .. sal gitsin beni…
Şimdi senden isteyebileceğim tek şey kendine iyi bakman … Asla geç değil yaşama başlamak için yine yeni yeniden… Güçlüsündür sen bende güçlü olmaya çalışacağım … belki de herşey karmakarışık olacak .. bilmiyorum dedim ya belirsiz bir geleceğe adım atıyorum .. Güçlü olmalıyız o kadar senelik bağlılığı artık yerle bir ediyoruz … hiç yaşanmamış hiç varolmamışız gibi …
Sadece şunları söylemek istiyorum şimdi ..
Seni tanıdığıma , sevdiğime hiç ama hiç pişman değilim .. Anlattım bu kayboluşun nedenini.. Nolur beni anla .. Kızma .. hep iyi bir yerde olayım kalbinde çünkü sen benim kalbimde her zaman öyle kalacaksın…
Biliyorsun ki sen benim ilk aşkım , kalbimi açtığım ilk meleksin …
Seni zamanın sonuna kadar seveceğim… kendine iyi bak.. ''

Yeni bir hayat .. yeni bir hayat … yeni bir hayat… onsuz yeni bir hayat … Onsuz …
Tekrarladım anlayabilmek için defalarca tekrarladım … korkuyordum onsuz olabilecekmiydi ki … İçimde sadece korku vardı kaybetmenin hüznü değil .. Neden ? Gel demek gelmiyordu içimden neden ? sadece korku yalnızlık korkusu geriye kalan … Gel demek gelmiyor içimden neden ???
Koydum mektubu yerine ayağa kalktım kalkmalıydım bırakmamalıydım kendimi düşüncelerimi bir düzene sokmalıydım … içimde sadece biraz kırılmışlık biraz da korkuyla yürüdüm mutfağa kadar … Kendime bir kahve yapmalıydım çünkü … O yoktu o evin içinde yoktu… Seviyormuydum evet .. Aşıkmıydım hayır… ama o .. karışığım tamam sakinleşmeliyim …
Yeni bir hayat …
Başlayabilecek miyim yeniden herşeye sıfırdan …
Unutabilecek miyim seni ? Bu ıssız gidişi…
Ey Hayat !
Ben yine kaybolmaya geldim sularında … Nolur savurma beni karanlığında ….

Serzeniste
2001-2008


korkarak yaşayamazsın

Daha büyümemişsin kızım . Büyüyeceksin daha yolun var. Her ne kadar büyüdüm desende, bilsende bir açıktan sızıyor yine bir şeyler. Büyümediğini düşünüyorsun o vakit. Gecenin bu vaktinde neden böyle oldun ? Neden can yakıyor herşey ? Halbuki sen telkin insanıydın kendini? Noldu sanki apışıp kaldın ? Demekki neymiş havan sönermiş. Gecenin bir yarısı oturmuş kendi kendine konuşuyorsun yalnız başına içiyorsun. Az önce neşeliydin huzurluydun , şimdi ise ağzına sıçılmış gibi hissediyorsun ya kendini. Dengesizin dik alasısın. (böyle yazılsa da olur yazılmasa da, yazan burada konuşur diliyle yazıyor sual sorulmaz) Yeni yılın ilk saatlerinde kendine bunları yaz ki belki döner okursun da aynı salaklıkları yapmazsın.
Kimseye güvenme kendin hariç. İnsanlara takılma çok fazla. Kendi kendine gezmeyi, eğlenmeyi bil yeri geldiğinde. Övünme hayatımda daha önce hiç bir yerde oturup kahve içmedim diye. Öğren. Büyü. Kimse senin nazını çekmez öküz olmakta devam et ki daha da kırsınlar kalbini. Kırdıkları an at bir çentik daha biraz daha mesafe koy farkettirmeden. Tanı etrafındaki şuursuz kalkanı. Aileye de takılma. Kendin ol , yapayalnız. Dur rüzgara karşı dimdik. Kıçın donsun ama yine de dur. Hasta olacaksın ama yine de dur. Saçların bozulmuş bozulsun dur. Uçacaksın belki dur. Korkarak yaşayamazsın.
Büyü kızım öyle bir büyü ki hiç kimse dokunamasın demirden yüreğine. Giremesin, ama bunu yaparken mutlu olabilmeyi de öğren. Mutlu olmasan bile yetinmeyi bil. Şartları gör fazlasını hayal et ama olmadı diye de düşme.
Büyü kızım daha çok yolun var,
unutma korkarak yaşayamazsın.