Söze nereden başlamalı hiç bilmiyorum aslında. Kafamın yerinde olduğunu da söyleyemem. Kapıları açarken alo diye açıyorum zira bir yalpalama söz konusu beyinde. Ama yazmalıydı yine. Sustuklarımın içimde büyüdüğü bir anda.. Yazmalıydı..
Anneannem rahatsız 3 gündür . İlk doktora götürdüğümüzde epilepsi olduğunu söyledi doktorumuz zira güvendiğimiz bir doktordu da. Ama baktık kriz gibi uyuşmalar devam ediyor bu böyle olmayacak dedik bir Ege üniversitesi hastanesine götürelim. Hayatında hiç üniversite hastanesine gitmemiş ben ne yapılacağını bilmeden.. Açıkcası korkuyordum diyelim yanlış bir şey yapmaktan. Ve hep şöyle bir söylem var ya ''ilgilenmezler,haftasonu doktor yoktur, sallamazlar vs vs.. ''Asıl olay oradaymış bence doktorların ne kadar fıldır fıldır koştuğunu gördüm. Hastanenin ne demek olduğunu . Genç de olsalar aslında işlerine ne kadar hevesle sarıldıklarını gördüm. Ve bu benim düşüncelerimi değiştirdi biraz da olsa. Gelgelelim sonucun epileptik bir durum çıkmayışına. Burada bunu açıklamak istiyorum. Belki çok az kişi okuyacak belki sallanmayacağım ama bu işlerin şakaya gelmeyeceğini düşünüyorum sonuçta can. En ufak bir savsaklamaya gelemez. Bize epilepsi olabilir diyen doktorumuz -ki hiçbir kanıta dayanmadan- Karşıyaka Zübeyde hanım tıp merkezindeki Behiye Mungan dı. Felçlik bir durum yok diyen de oydu. Ama durum felç olma hadisesini gösteriyordu peki biz neden bu kadar oyalandık onun saçmasapan teşhisi içinde . Şimdi ben bu doktorları yetiştiren ve insanların sağlıklarını bir nebze olsun tınlamayan kısacası yani hangi birine güveneyim ? Kime şikayet edeyim ? Atatürkün dediği muhabbet beni Türk doktorlarına emanet ediniz . Bu mudur ? Böyle mi emanet ?
Tıp merkezlerindeki ya da sağlık ocaklarındaki doktorların garip bir sallamazlık durumuna sahip olduklarını düşünüyorum artık. Zira olay sadece onlar için ilaç yazmaktan ibaret. Antidepresan kullanımı artsın. Kocasıyla tartıştı yaz bi antidepresan gitti diye ülkeyi uyutmaktalar. Bizde ilaç sever bir ülke olduğumuzdan hemen atlamaktayız tabiki.
2 gündür anneanneme o kadının aklına uyarak işkence çektiriyormuşum meğerse. Sağlığa beş kuruş değer vermeyen ama cukkasını iyi düşünen bu insanlara ne diyeceğimi şaşırmış durumdayım artık. İçimden sadece şiddete başvurmak geliyor ama hangi birine ?
Gerçekten insana insan değerinin verildiği, illa iyi bir sağlık hizmetinden faydalanmak için zengin olmanın gerekmediği bir ülkede yaşamak istiyorum artık. Biliyorum farz-ı hayal bunlar , daha çok düzeltilecek şey var benle olacak iş de değil onu da biliyorum ama sadece susmamalı işte.
Uzun zamandır farkındayım ki planladığım hiçbir aktiviteyi yapamamaktayım. Planlamaktan korkar hale geldim o derece. Güya şu anda gerçekleşen Foça rock festivaline gidecektim. Acayip de umutluydum. Gerçi ilk iki gün gitmem diyordum çok enterese etmiyordu beni ama bugün yani 3. gün güzel olacağına inanmıştım hatta 4. ve 5. günün de. Neyse. Şimdi bunları düşünüp daha da sıkılmayayım. Ama Pınar arkadaşımız söz verdi açıp dinletecek sipariş ettiğim şarkıları bende bir nevi o atmosfere canlı bağlantı yapacağım eh bu bile hiç yoktan iyidir.
Gelgelelim evrenin şu garip oyununa. Neden son zamanlarda planladığım hiçbir işlemi gerçekleştiremiyorum bilmiyorum. Saatini belirlediğim zamanlara bile yetişemiyorum. Evrenin beni sınayası tuttu zannediyorum. Pınaritam bu duruma acayip bozuldu ee kız taa İstanbullardan gelip de benim ekişimle biraz sinirlenmedi değil. Ama elimde değildi anneannem rahatsızlanmıştı. 3 gündür onunlayım. O kadar korkuyorum ki bir şey olmasından. Kötü düşünmek istemiyorum bu konuda. Her şey güzel olacak demeliyim biliyorum. Bu günler de geçecek. Ama korkuyorum işte. Bunu neden buraya yazdım bilmiyorum sanırım sustuklarım büyüdü içimde ve dışarı çıkmalıydı sanki sağlam durabilmek için, umutlu olabilmek için. Umutlu olmalı , konuyu kapamalı , her şey güzel olacak demeli bu yazıyı da burada bitirmeliyiz.
Bir anne kızından umudunu keser mi hiç ? Kesermiş.

27 yaşına girdiğim şu dakikalarda arada acı deneyimler de olmuyor değil. Evde kalmışlığımız yüzümüze mi vurulmuyor ya da işsizliğimiz mi yüzümüze vurulmuyor. Hele ki yalnızlığımız bir osmanlı tokadı edasıyla yüzümüze çarpılıyor. Neyse insan bunlara alışıyor o sorun değil ama insanın annesinin artık umudunu kaybetmesi çok koyuyor be kardeş !
Bizimkiler dün gece bir nişandaydı. Annemden nişana gelen ailelerden biri oğluna uygun bir eş adayı aradığını söylemiş. Annem de bunu salonda anneannem ile teyzeme anlatıyordu. Bende kulak misafiri oluyordum öyle dinlemiyor ayaklarına yatıp. Annem birden ''ben dedi düşündüm birini ama '' Şöyle ukalaca bir gülümseyiş oturdu yüzüme ulen beni düşündü kesin diye. O sırada içten içe bir ses şunu söylüyormuş meğerse '' nahh seni düşünüyor '' Eskiden olsa beni düşünse tepki göstereceğim cümleye şimdi ihtiyaç duyuyorum çok enteresan. Evde kalmışlık böyle bir şey olsa gerek. Annem ailemizden başka bir kızın ismini söylemesin mi . Dünya başıma yıkıldı sanki o ukalaca gülüş birden içine kaçtı . Boğazıma nedensiz bir yumru oturdu. Zaten anneannemde tek çeyizim olan tencere takımlarımı da komşuya ev hediyesi olarak vermiş onun moral bozukluğuna bir de bu eklenince Nejat Alp, Ümit Besen'e bağladım.Bu sırada ekstradan dayımın yaptığı espriler var ben ve Burçine. '' Siz artık evde kaldınız , yaşlandınız ya '' şeklinde. İnsanın ailesinin artık umudu kesmesi de çok koyuyormuş be arkadaş.
Şimdi gecenin bu kör vaktinde aklımda gereksiz gelecek kaygılarıyla oturmaktayım. Halbuki gelişine yaşa di mi kardeş ! Olmuyor işte . Olduramadığım oluşum bu yıllardır. Yalnız kalma korkusu tüm düşünce değişimlerinin anası zaman ilerledikçe.
Yine düşüncelerimin biri bir diğerini yakalayamazken daha fazla saçmalamadan yatayım ben . İyi geceler diler, öperim.

Dipnot : Bugün benim doğumgünümdü. Uzun zamandır yaşamadığım duyguları yaşadım. Burçinim, Pınarım, Taki yanımdaydılar. Ailem . Telefonlaştığım ama görüşme fırsatı yakalayamadığımız arkadaşlarım. Şımarık bir çocuk gibiydim adeta. Yaşlanırken güzel şeyler yaşamaya başladığımı hissettim. Büyümek istemiyorum.
Bir alt yazının devamı niteliğini taşımaktadır. Ekstradan anlatışlara girilmeyecektir.

Yine bir basketbol macerası yine lise çağlarına dönüş . Yine bir utanış ve ''aman sat anasını'' deyiş. Hayatımda belki de uzun zamandır güzel bir şey olmayışı bu duruma sebebiyet verdi. Ama nolursa olsun hiçbir şey olmasa bile ortada olan şu durum süper bir şey . Heyecanlanmak, bu temmuz sıcağında gördüğün an üşümek falan. Enteresan oluşumlar . Çok da fazla olmayan etkileşimler bunlar. Duymaya istekli olduğumuz. Kafanın karışıp dile hükmetmeme durumları. Saçmalama . Ne konuştuğunu bilmeme gibi yan etkileri de olmakta tabi.
Bugün gördüm onu yine kuzenimin oğlunu götürmeye gittiğimde derse. Bir haftadır can atıyordum neredeyse. Hatta bir arkadaşımın yanına gidecektim onu bile ektim o derece bir yüzsüzlük haddi. Bu sefer salona girmeden önce karşılaştık. Tam başka yöne bakarken yanımdan geçti ve baktı sanki anlık . İşte o an ipler kopmadı değil . Bir terleme hali, bir donma hali. Enteresan bu sefer aklımdan geçen şarkı tamam iğrencim ama '' götür beni gittiğin yere '' idi. Ya da ben götüreyim seni falan gibi düşünceler de olmadı değil. Bunlar 18 yaş üzeri düşünceler biraz. Çok da detaya girmiyim anlaşılmıştır zannediyorum.
İçeri girdik içerisi neredeyse 100 derece sıcaklıkta , düşüncelerime acayip uygun bir ortam. İzlememek elde değildi. Yine sempatik gülüşlerle yakalamaya çalıştım acınası bir halde. Aklımdan binlerce düşünce geçti. Mektup yazıp vermek , numaramı kantinciye vermeye kadar o da ama ona verecekti falan. Okulun girişine yere değişik romantik cümleler yazmak. Balonlar ucurup havai fişek patlatmak falan. İşte o sırada yine aklıma fon müziği olarak şu geldi '' Hey seni yerler yerler, seni ham yapar bu zilliler , yaylanmadan yürü yoksa günah bizden gider '' Olacak birgün günah benden gidecek. O zaman tutabilene aşkolsun bunca heyecan patlamasını.
İzlemeye devam ettim o sırada dedim ki aman bir şeyler dinleyeyim nasılsa görselimiz hazır. Bir de ne duyayım radyoda '' Hayalim üç kelime o da şöyle evli, mutlu, çocuklu '' diye bir şarkı çıkagelmesinmi bana. Nasıl bir sevinç , nasıl gerizekalıca bir sırıtma hali. Oradan atlayıp boynuna sarılmama az kalmıştı ki ayağım takıldı . Neyse bu utanç dakikalarını anlatmak istemiyorum. Evde kalmışlık durumum ve yalnızlığım ortaya çıkmasın.
Sonra bitti her şey . Saat dolmuştu gidecektik. Bir ayrılış hüznü ile gözlerimiz arkaya baka baka ayrıldık oradan. Ve daha önce aklıma gelmeyen bir şey geldi. Adı neydi ya ? Ve ben bunu kuzenimin oğluna çaktırmadan sorabilirdim. Sordum da . Artık adını biliyordum. Artık basketbol kursunun antrenörleri arasından bakabilirdim ismine. Ama şerefsiz internet sitesi daha tam anlamıyla oturtmadığından bilgilerini diğer antrenöre ulaştım facebook tan . Onun da arkadaş listesinden onu bulmaya çalıştım . Dikkatinizi çekerim 898 kusur kişiden bahsediyorum. Ki çoğu da zilli demekki öyle oluyor basketbol camiası demedim değil. Astım kestim sinirlendim niyeyse. Sonra bir de ne göreyim kuzenimle fotoğrafları var aldım hemen onları çaktırmadan kaydettim. Masaüstüm yaptım. Artık sayfa bile açamıyorum fotoğraf gitmesin diye . O derece nacizane bir saftirik tutulmuşluk. Ve saçmasapan şeyler yapma isteği. Bilmiyorum nasıl duyursam sesimi. İçimde tutmak istemiyorum çünkü rezil olunacaksa da olunsun, olunmayacaksa da olunmasın. Özel ders istemek çok mu saçma olur acaba. Aklımdan geçen o mesela.
Bu hoşlanma hadisesi bu güzellik bir müddet devam eder o yüzden üç nokta ile bitirmekteyim durumu.
Öperim , iyi geceler dilerim ve artık elimde fotoğrafı var bildiririm. Numarası da olmalı diğer yazıda. Hedefimiz olsun bakalım.
...
Kafa dağıtma noktamdayım yine. Yine platoniklerdeyim. Yine kıpraşık yüreğim sevgili bloğum. Çok ama çok ayıp şeyler düşünüyorum üç gündür. Lise çağlarıma döndüm ki ben 27 olacağım neredeyse. Gerçi ben lise çağlarımda böyle şeyler yapmazdım çok içime kapanıktım ama neyse . Galiba onun şimdi çıkıyor acısı. Bir platonik yazılma durumu mevcut.
Olay şöyle vuku bulmakta . 3 gündür kuzenimin oğlunu basketbol kursuna götürüyorum . İlk gün sıkılırım kitap okurum diye yanıma aldığım kitabı hala elime almadım mesela. İçeri girdim abicim bir de ne göreyim olay oradaymış ya . Bu arada dipnot çocuklarla candan ilgilenen erkekleri her zaman çok çekici bulmuşumdur. Yani öyle değilseydi bile artık bundan sonra böyle . Bunu keşfettim. Neyse biri çarptı gözüme ki hala adını bilmiyorum soramadım. Gizemli kalsın dedim. Demedim de sormayı yemedi gözüm. Odaklanmış bir şekilde kendime oturacak bir yer buldum. İçeride acayip bir sıcak. O basketbol şortu olayı , o kastan oluşan bacaklar ve yılan dövmesi. Abicim o ne ya diye bir odaklanma oldu yine. ( Bu odaklanmamalarımın farkedilmiş olmamasını ummaktayım hala zira baya sapık bir bakış olduğunu sanmaktayım. ) Hemen tabi yegane arkadaşım, can dostum , aynı sahneyi paylaştığım Burçinimi aradım ( burada bir şarkıya atıfta bulundum yoksa sahneye çıkmıyoruz biz ) Ve ona dedim ki , Burçin biz hep yanlış yerlere bakınmışız ya asıl burasıymış ya dedim. O da herzamanki şaşkın ifadesiyle , '' noluyor ya , neresi ? '' diye bir sürü soru sıraladı bana. Anlattım böyle böyle diye yuh dedi çüş dedi ehh be kızım dedi. Kapattı telefonu. Dayanamadım mesaj attım ki orada olayın ciddiyetini anladı arkadaşceğizim çünkü ben hiç mesaj atmam.
Geliyorum şimdi rezilliklerime. İlk gün baktım kendime abicim bildiğin hint fukarası gibi gitmişim. Saçlar paçoz nuriye modelinde topuzlanmış , üzerimde cafcaflı bir t-shirt altımda ağarmış bir kot ve gözü kör edecek derecesinde yeşil bavulumsu bir çanta. Ve makyaj sıfır ( ki keşke bi rimel çekseydim ya ) Pek göz göze gelmemeye çalıştım . Sonrasında olayı kontrolum altına alıp izlerken ortalığı bir iki tane paçoz aşifte ve hafif meşref diyeceğimiz hatunun benimkisini kestiklerini gördüm. Abicim bir moralim bozuldu hayır niye bozuluyorsa .
Ertesi gün daha şık bir şekilde saçlarım açık gözümde gözlüklerim ve cilveli gülüşümü takınarak yanıma gittim salona. Birkaç kez göz göze geldiğimizi hatırlıyorum. Bir yandan da acaba diyorum kaslardan mı etkilendim noldu ki . Ama ses tonu da falan hoşuma gidiyor enteresan. Bir dağılma söz konusu. Çok enteresan bak şu an şunu yazarken bile yüzü gözümün önünde. Neyse ses tonu da öyle bağırırken duyduğum ha yoksa hiç konuşma fırsatım olmadı. O aşifteler de oradaydı yine hatta bir tanesi belini ve kıç tarafını açmış oradaki kuşlu dövmesini herkese naklen yayın etmekteydi. Sinirlenmedim ama küfrettim. Burçin de vardı o gün yanımda her ne kadar ders çalışıp kitap okuyor gibi gözüktüysek bir yandan kesmiyor değildim gerçi Burçinim kesmiyordu ama ben bildiğin kesiyordum. Sonra Burçinin o acı dolu cümlesiyle irkildim ''Senden küçük o ya ''
Gelgelelim bugüne. Bugün de yine makyajım , saçım , başım ve hanımefendi kimliğimle oradaydım. En şirin kahkahalarımı attım tek farket diye be adam. Nitekim farketti gibi sanki arada baktı falan kuzenimin oğluna özel ihtimam gösterdi ya da bana öyle geldi bilemiyorum artık. O aşifte kız da yanında bir arkadaşını getirmişti kıçının üzerinde eteğiyle bu sıcakta o okulda o kıyafetle ne işi varsa artık. Çok bilinen bariz bir küfür etmedim değil bayanlar hakkında söylenen ki nitekim onu tamamlıyordu . Farketsin istedim öyle yani işte, kendimce bir platonik takılma ama iyi geldi Acaba dedim hafif boynu biraz açık bir şey mi giyseydim t shirt değil de gömlek mi ne biliyim . Daha ciddi mi falan diye düşündüm. Sonra ulen Selen dedim gençliğinde yaşamadıklarını şimdi yaşıyorsun vallahi o zamanlar böyle maçlara gidip takılacağın zamanları şimdi yaşıyorsun. Her şeyi geç yaşıyorsun bunu da yaşa be kızım dedim. Küçüktü büyüktü uzundu kısaydı bilmiyorum ama 3 gündür şu olayın gazıyla bile basketbol oynuyorum. Hatta ders bile almayı düşünüyorum. Bilin bakalım kimden ? Gerçi şu an buna maddi durumum elvermez ama insan istiyor. Öyle işte bu koca kız lise çağlarına döndü fingirdek platonik ve çok erotik düşüncelerle takılıyor hayatına. Ona şu şarkıyı gönderiyor şimdi '' Hüüüp diye içine çek beni ''
Ve şimdi de öpüyor , iyi geceler diliyor ve yatıyor ..
Bir gün beyaz atlı prensinin geleceğini zanneden kırmızı rugan ayakkabılı , çiçekli elbiseli ve beyaz külotlu çoraplı bir minik kız çocuğu vardı içinde. Mantığın aşka karışmayacağını anlayabilecek kadar akıllı o küçük kız. Birlikte pamuk helva yemeye gönüllü bir lunapark kapısında. İlk öpücüğünü hayal ettiği gibi , bir salıncakta elleri yanarken elleri arasında bir yaz akşamında melisa kokuları arasında titreyerek vermeye hazır. ürkek, biraz utangaç ama bir o kadar da büyümeye hevesli. Ve bir gün bir dal misali kırılabileceğini hesaba katmayacak kadar saf.
Kalbi kırılır zaman kavramının arasında. Olmaz ki kırılmasa, iç yanmasa. Amaçsız ataklar yapacaktır ilk başlarda. Sonrasında acıyacak , arayacak ve monotonlaşacak düşünceleri bir dağılma esnasında. Sonra göstermemeyi öğrenecek yaralarını başkasına. Sakladığı öpücüklerini dağıtmaya başlayacak o kadar ince eleyip sık dokumadan. Çünkü arayacak aynı heyecanı yabancı dudaklarda. Ve farketmeden büyüdüğünü anlayacak gündelik yaşam kargaşasının arasında. Bir gece oturacak elinde kadehi, bakacak ardına. Kordona karşı dumanını içine çekecek sigarasının son sigaraymışçasına. Asıl yanma buymuş diyecek dumanın arasında. Belli belirsiz bir yaş süzülecek. Diyecek ki ''şimdiki aklım o zaman olsaydı '' Ama bilecek ki şimdiki aklı o zaman da olsa aynı hataları yapacaktı. Başka tenlerde söndürecekti yine kalp yangınını. Başka dudakları hapsedecekti yine. Ve o ilk öpüşü ilk aşkı arayacaktı her seferinde yok olurken yabancı ellerde....

...