Baba istesen de bir masal anlatamazsın sen bana. Saçlarımı okşayamazsın yatağımın başında. Tutamazsın minik ellerimden. Yatağımın altında canavar yok diyemezsin. Silemezsin her düştüğümde kanayan dizlerimi. Koca koca gölgelerden koruyamazsın beni. Kucağına alıp saramazsın boynuna, kokunu çekemem içime senin. Gökgürültüsünde koşamam yatağınıza. Hasta olduğumda kalkıp ölçemezsin ateşimi. Terlediğimde sırtıma tülbent koyamazsın. Bayram alışverişlerimiz olamaz hiç. Kırmızı ayakkabı alamazsın bana. Oyunlar oynayamazsın benimle. Her şey geçecek diyemezsin.
Uzun zaman nefret ettim senden kendi canından, kanından birini istemediğini düşündüğüm için. Hayatım boyunca hiç ' baba ' diyemediğim için. Ne zaman bir baba kız görsem boğazıma takılan o lanet yumru için. Beni düşünüyor musun acaba diye uyumadığım ağladığım geceler için. Senin bana değer vermiş olabileceğini vefatından sonra bana verilen eşyalarının içinde kendi el yazınla ' kızım ' yazdığın ve altında numaramın bulunduğu kağıt için. Ellerimi tutmadığın için. Tutamayacağın için. İstemeye geldiklerinde beni senden isteyemeyecekleri için. Gelinlikle göremeyeceğin için. Benimle dans edemeyeceğin için. Boşa geçen onca yıl çaba sarf etmediğin için. Adım atmadığın için.. İçine almadığın için..' Baba ' diyebilmeyi sen öldükten sonra diyebildiğim için..
O kadar ' için ' var ki içimden geçen. O kadar kırgınlığım , kızgınlığım var ki . Asla alamayacağım anılarım var baba seninle. Asla yaşatamayacağım. Asla bilemeyeceğim. Anca hayal etmekle kalıp canımı acıtacağım , sızlatacağım. Şimdi olduğu gibi darmaduman olacağım zamanlarım olacak bana hediye ettiğin. Sen hep böyle geleceksin yanıma hayalle karışık can acısıyla. Bir bıçak misali saplanacaksın kalbime yetmeyecek beynime. Hiçbir adam sen olmayacak ki baba. Senin kokun yok ki kimsede.
Şimdi bakıyorum da kötü bir yazgının iki küçük kahramanıyız aslında. Ne senin beni ne de benim seni tanıma şansımızın olduğu. Yıkıntılar arasında kalan iki küçük varlık dünyanın unuttuğu.
N'olursa olsun o kadar kızgınım ki sana . üç harfli bir ' gel ' diyemediğin için küçük kızına.
En ağır darbe insanın teyzesinden gelebiliyormuş bir akşam vakti.
Salonda oturuyorduk ve bir konu hakkında tartışıyorduk. Bir cümle döküldü ağzından dost acı söyler misali ' sen sevmeyi bilmiyorsun ' üç kelime kaynar su etkisi yarattı bünyemde . Kelimelerden geçip bunu bir iltifat olarak kabul etmek yaktı ciğerimi sanki . Kuyruğu dik tutmaya çalışarak savunduklarımın cevabını verdim. ' ve evet sevemem , düşemem ' gibi bir cümle çıktı ağzımdan . Söylerken bunun da yanlış olduğunu biliyordum , istemiyordum ama hissettiğim buydu.
Odama geçtim yavaştan . Düşünme fırsatım var ama isteksizdim bu konuda ki hala öyleyim. Sanki sonunu acı olacak bir şeyden kaçmak gibi sevmek . Bu kadar temkin fazla mı o da garip. Bilemiyorum. Bildiğim sadece zamanla bencilleşebildiğim. Ben diyebildiğim. İstediğim bu mu hayır belki de ama yaptıklarım buna uyumlu. Bu içimi soruşturma edası ise çok fazla bu zamanda.
Çayımı yudumluyorum güzel demlendiğini düşünüyorum tadının güzel olduğunu mesela. Ama eskiden -en küçük örnek bu tabi- bir çay saatini biriyle paylaşmayı da düşünürdüm. Büyüdükçe insan yalnızlaşıyor mu ne ? Ya da istediği o yönde mi oluyor ? Bir kendi kendini kapatma hadisesi sanki. Kulağımda çınlıyor hala ' sen sevmeyi bilmiyorsun ' cümlesi.
Açıkcası düşünmeyi de sevmiyorum artık. Üzerine düşüneceğim hassas düşüncelerim, insanlarım yok. Gelişine , gidişine bırakıyorum herkesi kendi haline. Ne tutmak için çabalıyorum ne de ...
Neyse ..
Şu an acı gelse de sevmeyi unutuyorum belki de..