Bir gün beyaz atlı prensinin geleceğini zanneden kırmızı rugan ayakkabılı , çiçekli elbiseli ve beyaz külotlu çoraplı bir minik kız çocuğu vardı içinde. Mantığın aşka karışmayacağını anlayabilecek kadar akıllı o küçük kız. Birlikte pamuk helva yemeye gönüllü bir lunapark kapısında. İlk öpücüğünü hayal ettiği gibi , bir salıncakta elleri yanarken elleri arasında bir yaz akşamında melisa kokuları arasında titreyerek vermeye hazır. ürkek, biraz utangaç ama bir o kadar da büyümeye hevesli. Ve bir gün bir dal misali kırılabileceğini hesaba katmayacak kadar saf.
Kalbi kırılır zaman kavramının arasında. Olmaz ki kırılmasa, iç yanmasa. Amaçsız ataklar yapacaktır ilk başlarda. Sonrasında acıyacak , arayacak ve monotonlaşacak düşünceleri bir dağılma esnasında. Sonra göstermemeyi öğrenecek yaralarını başkasına. Sakladığı öpücüklerini dağıtmaya başlayacak o kadar ince eleyip sık dokumadan. Çünkü arayacak aynı heyecanı yabancı dudaklarda. Ve farketmeden büyüdüğünü anlayacak gündelik yaşam kargaşasının arasında. Bir gece oturacak elinde kadehi, bakacak ardına. Kordona karşı dumanını içine çekecek sigarasının son sigaraymışçasına. Asıl yanma buymuş diyecek dumanın arasında. Belli belirsiz bir yaş süzülecek. Diyecek ki ''şimdiki aklım o zaman olsaydı '' Ama bilecek ki şimdiki aklı o zaman da olsa aynı hataları yapacaktı. Başka tenlerde söndürecekti yine kalp yangınını. Başka dudakları hapsedecekti yine. Ve o ilk öpüşü ilk aşkı arayacaktı her seferinde yok olurken yabancı ellerde....

...

0 yorum: