Ben bunu hep yapıyorum . Evet. Karşımdaki herkesi kendimin onları gördüğüm şekilde görmek istiyorum. Halbuki öyle değil ki. Herkes benim kurguladığım şekilde olmayabilir. Kaldı ki olmak zorunda da değil. Peki neden bu çocukça küskünlük ? Onu bende bilmiyorum işte. Bir an geliyor ve yüzüme çarpıyor tüm gerçekler. O anları sevmiyorum işte. Kabul etmeyi istemiyorum ama etmek zorundayım. Zor oluyor kısaca o anlar.
İnsanların bencilliğini sevmiyorum. Bazen o derece kör oluyorlar ki bırakın tartışmayı karşılarında susmak zorunda kalıyorum. Susmayı da sevmiyorum . Ama o kabulleniş var ya hiçbir şeyi değiştirtemeyeceğimi düşündüren en çok da o koyuyor adama. Sen istediğin kadar konuş Selen karşındakinin seni anlayacağı yok ki . Ya da sen istediğin kadar bağır Selen duyan var ama anlayan yok ki Selen. Kabul etme anlarını sevmiyorum açıkcası. Kendim çok yumuşak olacak zannediyorum hayatın, güllük gülistanlık , sevgi pıtırcığı halinde falan. Bir dönem öyle de gidiyor. Anlamlanıyor her şey ne biliyim. Bir anda her gün geçtiğiniz yol üzerindeki bir apartman bahçesindeki limon ağacını farkedebiliyorsunuz. Ya da parkta oynayan çocukları. Ya da birden ağustos böceklerinin sesi geliyor kulağınıza. Hava daha bi mavi , deniz daha bir yeşil oluyor sanki. Vapurda oturduğunuzda rüzgarı daha da bir hissedebiliyorsunuz sanki saçlarınızın arasında. Güneş başınızı ağrıtmıyor da aksine bir film karesi canladırıyor gözünüzde. Rengarenk cıvıl renkler giyme isteği baştan sona. Gezmek , dolaşmak arkadaşlarla sahilde sohbet etmek. Anlamlanıyor işte kısaca her şey. Bir an için sadece bir an..
Sonrasında yine başlıyor sanki böyle kapkara bulutlar çıkıyor da yağmura çeviriyor havayı. İkilemde kalıyorsun. Ne yapacağını bilmeden. Artık o yollarda yürürken ya da vapurdayken ya da güneş geldiğinde gözüne sadece kafanla bir şeyleri konuşmuş oluyorsun sen ve hayat akıp gidiyor. O an hissettiğin şeyleri değil de daha karamsar bir hal. Sanki bütün o güzel görünümlerin üzerine bi tane güneş gözlüğü takmış gibi biri.
Hayat düşündüğüm gibi gitmiyor , gidecek diye bir kaide de yok. Ama ben bunu kalın kafama bir türlü anlatamadım. Anca böyle canım yandığı zaman yazıyorum sonrada unutuyorum sanki sussun diye dondurma alınmış cırlak çocuk gibi.
Sözün özü zaten konuya oradan başladık ama nerelere geldi. Bencillik. Sevmiyorum işte canımı acıtıyor çoğu zaman. Benim gördüklerimi başkalarının görememesi ya da istediğim şekilde davranmaması da ne biliyim bu mu lan dedirtiyor sadece. Konuşmayı bile sevmiyorum o anlarda
Kısacası karşınızdaki insanın bencilliğinin kendisini bile kör edecek dereceye geldiğini anladığınız vakit çaba sarfetmeye gerek yok, gitmek gerek.Gitmek kimi zaman koyucu bir eylem olsada gerçekleştirmek gerek o boğazda düğümü bıraka bıraka.

0 yorum: