Hayatım boyunca uzaklaşanlara yakın kalmaya çalıştım hep. Bu benim sefilliğimdi tek kelimeyle. Şimdi uzaklaşıyorsun ya tutuyorum dilimi. İkiyüzlülüğümü biliyor bundan iğreniyor ama yanıma kar bıraktığımı görüyorum saçmasapan bir bilinçle.
Olay hep bundan ibaretti aslında. Başlangıç buradan gelmekteydi. ''Yalnız kalmaktan korkmak'' Hep iyi davranmak iyi düşünmek ve başına iyi şeyler gelecek. Olmuyor herkes birbiriyle yakalayacak diye bir kural yok aynı kaideyi.
Uzaklaşıyorsun ya benden şimdi sen sahte bir tebessümle ilgileniyormuş ayakları yapmak istiyorum sana tek çıkma gitme diye. Yapay bir ikiyüzlülükle. Bunları da dile getirirken gidene dur denmez cümlesi geliyor dile. Peki bu hissiyat ne ile hayra yorula? Ne ile kapatıla ? Gereksiz saçmalıklar silsilesi nasıl durdurula ?
En iyisi uzaklaşmak istiyorsan uzaklaş sen . Farkettim ki güçlüyü de iyi oynayabiliyorum ben.
İçimde bir melek var bir şeytan sanki. Kıyasıya rekabetteler aklımın üzerinde. Ne tarafa baksam bir hiçlik hadisesi.
Bir zamanlar iyiyi düşünürdüm hep bilirim . Safın önde gideniydim. Ha bunu yüceltmek için söylemek değil amacım. Ama öyleydim huzurum vardı bilirdim. Sonrasında ne olduysa kötülüğü de öğrendim . Ha bunu da yüceltmek için değil amacım. Ama öğrendim bir şekilde istemesemde. İlk zamanlar dokunulmaması gereken ama dokunmaya da sinsiden sinsiye ihtiyacımız olan yasak bir meyve gibiydi. Sonrasında uzaklaşmak istesek de içimizde yer etmiş bulduk . Şimdi ne kadar uzaklaşmak istesek kötü düşüncemizden bir bağımlı misali uzaklaşmaya çalışırken bile çekiliyoruz sanki. Kimse net iyi değil. Kimse de kötü. Herkesin içinde var biraz iyi biraz kötü. Tek sorun kötünün olmasını istememek içimizde.
Ben istemiyorum mesela. Birkaç sene önceki halime dönmek istiyorum içten içe. Karanlıklarda değilim belki de ama aydınlığa da alışık değil sanki bünyem. İki arada kalmak hadisesi. Ne tam varım bir kavramın içinde ne de yokum ben içten içe.
Yoğrulmuş bir halde duruyorum galiba bu durumların kasasında. Her an kullanmaya hazır rafta tutuyorum tüm kavramları. Ne yapmalı bilmem bilemem bu soru işaretleri arasında.
Etraf karanlık mı aydınlık mı bilememek en kötüsü. Ruhun kör oluşu.
''Kız senin sebebune yar senin sebebune kaldım istanbullarda kaldım istanbul. ''
Tamam konuyla ya da ne yazacağımla hiç alakası yok ama dilime dolandı işte. Gecenin tam da bu uyumaya beş kala zamanında.
İçimden bağıra çağıra öff püff diyip şarkı söylemek geçiyor ama tutuyorum kendimi zira gecenin geç bir vakti olduğundan komşularıma o gereksiz rahatsızlığı vermek istemiyorum.
Kardeşimi bekliyorum ve bilin bakalım niye ? Güzelim boyozumuzdan çıkmışken sıcak sıcak almaya gitti çünkü. İnsanın kardeşi var mı kalorisi var. Evet az önce şarkı söylemek istiyordum şimdi boyoz bekliyorum . Ne alaka diyebilirsiniz bende düşünce akışımı tam olarak yakalayabilmiş değilim. Ha yakalamayı ister miydim evet ama genelde zorda kalmadıkça yakalamıyorum. En son yakalayışımı zorla dramatik yazarlık sınavında gerçekleştirmiştim o da ayrı bir konu.
Gelgelelim bugünümüze dünümüze yarınımıza bakalım. Önümde kısa bir zaman ve çalışmam gereken yığınla konu var. Bugün şunu düşünüyordum mesela tek şu sınav meselesini sallamamak için öss formlarında yanınızda defter kitap getiremezsiniz demiyor getirsek nolurdu düşüncesiyle yola çıkarak kopyaya girer diyenlere vereceğim cevaplara kadar hepsini hazırlamıştım. Hukukun üstünlüğü ile de bu kopya olayından kurtuluyor en yüksek puanı alıyordum.
İkinci düşüncem ise bir gözlük icat etmek öyle ki bu gözlükle sınavdaki soruları bilen bir grup insana aktarıcam onlar çözecek çözdüklerini ise bana kulağımın içindeki çip vasıtasıyla iletecekler ve ben yine nolucam en yüksek puanı alıcam.
Ve bunları düşünürken farkettim ki hınzır planları düşünürken gereğinden fazla zaman harcıyorum. Haydii buyur buradan yak bir de buna canım sıkılmasın mı . Masamın başına oturamadığım gibi attım kendimi bilgisayar başına. FF twitter derken kafamı dağıtırken içimden de ''Selen gösterecekler sana ebenin nikahını sınavlarda . Sen daha otur dizi bak'' demiyor değildim. Ben nasıl bir insanım anlamadım bir rahat oturamıyorum hep bir şeyler batıyor. Var mıdır psikolojide bunun bir adı ?
Baktım ki iyi değilim selen kalk dedim cafcaflı bir oje sür . Nitekim bunu da gerçekleştirdim biraz kafam dağılsın diye. Ve farkettim ki dağılmayan şey dağıldı. Kışın rengarenk çorap almak yazın ise rengarenk ojeler acayip dağıtıyor kafamı bu konuyu da tespit edip burada yazarak ölümsüzleştirdikten sonra kapının çalışıyla yerinden kalkıp bu hatun kardeşinin yanına gider ve sımsıcak boyozunu eline alır...
İzmirim ya söyle ben şimdi seni nasıl sevmeyeyim. Yine melisa kokuları altında güzel bir gece yaşattın kollarını açtığın insanlarına.
Bu gece Hızır ile İlyas ın buluşması. Hıdrellez. Etrafta bir eğlence bir birliktelik duygusu hakim. Açılmış güller apartman bahçelerinde de olsa. Melisalar kokularını salmış dört bir yana. Hafiftan ılıman bir rüzgar dalgalandırmakta saçları. Acayip güzel bir bahar akşamı. Kiminin elinde çiğdem kiminin elinde darı . Ve bizler bu arada dipnot asla çiğdeme çekirdek, darıya mısır demeyiz. Uçurtmalar göklerde. Fotoğraf makinaları ellerde. Aileler yürüyüşlerde ya da oturmuş çimenlerde. Kimi almış eline dondurmasını kimindeyse rakısı. Belli belirsiz bir gülüş yüzlerde ve havada belirgin bir huzur dokusu. Sanki hiç düşünceleri yokmuşcasına.
Dilekler asıldı gül yapraklarına. Resimler yapıldı cin ali kıvamında. Umutlar tutuşturuldu belki de bir çiçeğin gövdesine. Umutla , coşkuyla cıvıldayan bir havada melisa kokuları arasında.
İzmirim söyle ya ben şimdi seni nasıl sevmeyeyim.

Ne demiş şair :

izmir! ../..sen benim erkeğim gibisin
ne olursa olsun bana sarılacak gibisin
Bir süre biz olacağız, bir süre sonra da iki yabancı birbirini unutamayan..
Yolda görsek selam veremeyeceğiz belki de hatıraları yaşatacak diye. Gözlerinden, sözlerinden ve kendi özünden kaçan yetişkin bireyler olacağız . Bedenen var olan bir cisim olup ruhen 1-0 yenik devam edeceğiz hayata. Böylelikle acıya alışmayı, dayanmayı ve en önemlisi sabretmeyi öğreneceğiz ve ondan sonra silinecek, yok olacak bazı şeyler hiç yaşanmamış gibi.. Hislerimiz değişmeyecek belki ama titreşimleri azalacak.. Acılar daha az acıtacak kalbimizi.. Gözyaşlarımız "iki gözüm iki çeşme" şeklinde değil de tasarruflu bir şekilde akacak..
"Bir an gelipte küllenince,
Yüreklerimiz dinlenince,
Başka sevgilerde teselli bulunca,
İşte biz o gün tükeneceğiz.. "
İşte o birgün ateşimiz küllenince yıllar sonra (sevdanın şiddetine göre değişir) Yüreklerimiz yeni yollara açınca kapılarını işte işte "biz" o gün tükeneceğiz.. Biz diye bir kavram olmayacak.. Bir zamanlar "biz"dik şimdi iki yabancı gibi davranması gereken güçlü oyuncularız.. Ama hep bir sızı kalacak ne kadar oynasakta oyunumuzu.. Bir gülüş hatırlatacak en olmadık yerde beni sana, seni bana ve acılı bir tebessümle geçiştireceğiz olayı hiçbirşey olmamış gibi yaşanmamış gibi.. Gözlerimiz dalacak arada o zaman eski yıllara geri döneceğiz bir anda ne olduğunu anlamadan.. Belki de en üzgün olduğumuz anlarımızda hatıralarımızda teselli bulacağız..